Giriş
Genel olarak Afrika’da ve özellikle Sahel’de bir yönetişim dönüşümü
yaşanmaktadır. Bu dönüşüm, bir yandan mevcut eğilimlerin sorgulanmasına yol
açarken, diğer yandan da yeni eğilimlerin eklenmesine imkân tanımaktadır. Bu
süreçte siyasi aktörlerin stratejik ortaklarına yaklaşımları, dış aktörlerin
bölgedeki konumları, gençliğin ve sivil toplumun farkındalığa ulaşması
neticesinde liderleri karşısında algısının – özellikle Fransa ile ilişkileri –
bağlantılı şekilde büyük ölçüde değişmiştir. Bu süreç kapsamında ister istemez yeni
parametreler de ortaya çıkmıştır. Bu parametreler kimi durumlarda kendiliğinden
oluşurken kimi yerlerde zorla oluşmuştur. Bu bağlamda, son yirmi yılda, bu
bölgenin liderlerinin ilişkilerinde bir değişim – bir çeşitlendirme – gözlemlemek
mümkündür. Sahel’de daha önce başat partner olan Fransa, kendisine bir rakip
bulmuştur. Kısacası, Batılı hasımlarından birine karşı savaş yürüten Rusya’dır.
Bu rekabet, Sahel’de oynamakta ancak küresel bir kapsama sahiptir. Bir etki
savaşı, ama bu sefer farklı bir şekilde. O halde şu soruları sormakta fayda
var: Rusya'nın hızla değişen jeopolitik Sahel'deki konumu nedir? Artan Rus
varlığına sivil toplumun tepkisi nedir? Fransa veya Rusya, zorunlu bir seçim
mi?
Sahel: Çok Boyutlu Çatışmaların
Sürdürüldüğü bir Bölge
Sahel, tarih
boyunca Kuzey Afrika ile Batı ve Güney Afrika arasında bir ticaret ve iletişim
bölgesi olmuştur. Kanem-Bornu, Mali ve Songay gibi büyük imparatorlukların ve
daha sonra Timbuktu, Gao ve Agadez gibi şehirlerin yükselişine katkıda bulunan
bu çok yönlü işlemlere kervan yolları ve şehirler destek olmuştur. Bu
mübadeleler altın, tuz, tarihler, tahıllar, çiftlik hayvanları, el sanatları,
kitaplar vb. yerel ürünler etrafında dönüyormuştur. Dolayısıyla Kuzey Afrika
ekonomileri ile Sahra altı Afrika ekonomileri arasında geçmişten gelen gerçek
bir tamamlayıcılık bulunmaktadır. Ancak bu bağlantılar sömürgecilikle birlikte
kopmuştur.
Bu tarihi ve
ekonomik kopuş, Afrika'nın bu iki parçası arasındaki ilişkiler üzerinde kalıcı
bir etki yaratacaktır. Ticaret azalacak ve kervan yolları stratejik konumunu
kaybedecektir. Bağımsızlıktan sonra, yeni devletler farklı bağlantılar geliştirmiş,
böylece Sahel bölgesinin Mali, Nijer, Burkina Faso veya Çad gibi devletlerinin
çoğu bölgesinde sosyo-ekonomik gerileme ve sorunlara yol açmıştır. Bunun
nedenlerin başında ise merkezi hükümetlerin uzak bölgeleri ihmal etmesi yer
almaktadır. Oldukça kırılgan bir sosyo altyapıya sahip ve devlet varlığın yok
denebilecek kadar olmadığı Sahel’in büyük kısmı, 2000’ın başlarında terörist
hareketlerin yayılmasına ele verişli olmuştur. Nijer’i Çad ve Nijerya ile
bağlayan ve Çad Gölünün bulunduğu bu bölgede ve Kaddafi rejiminin düşmesi
ardından Nijer ve Mali’de terörist hareketler, bu mevcut kırılganlıktan oldukça
lehine kullanmıştır.
Çoğunlukla zayıf
ekonomiye sahip Sahel devletleri, teröre karşı mücadele sürdürmüştür. Ancak, yeterli olmamıştır. Dolayısıyla dış
partnerlerden – özellikle Fransa’dan – destek istenmiştir. Fransa, 2013 yılında
Serval Operasyonu, 2014 yılında Barkan Operasyonu ve 2019 yılında Takuba
Operasyonu sürdürmüştür. Ancak, beklenen sonucun tam tersi olmuştur. Daha önce
sadece Mali’nin bir kısmında bulunan terörist gruplar, bu ülkenin yarısında
fazla kontrol etme durumuna gelmiş, Burkina Faso, Nijer gibi ülkelere de
yayılmıştır.
Fransa mı Rusya mı: Zorunlu
Bir Seçim mi?
2009 yılında Nijerya’da Boko Haram’ın terörist bir hareket olarak ortaya
çıkması ve 2011’den sonra Kuzey Mali’de terör grupların ortaya çıkmasından bu
yana, Sahel’in genelinde güvenlik başta olmak üzere ciddi siyasi ve
sosyo-ekonomik sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu gerçeklik herkes tarafından kabul
edildiği gibi Fransa’nın bu durum karşısında başarısız olduğu da o kadar
bilinen bir gerçekliktir.
Fransa’nın buradaki – kasten – başarısızlığı ve buna rağmen liderlerin
sorunları çözmek için başka yolların aramayışı, başta gençler olmak üzere halk
tarafından ciddi bir eleştiri konusu olmuştur.
Bu durum, Mali’de bir darbeye neden olduğu söylemek de mümkündür. Nijer,
Çad ve Burkina Faso gibi ülkelerde ise Fransa varlığına karşı büyük gösteri ve
eylemler de olmuştur. Bunlar yaşanırken, bir yanda küresel anlamada da bir
yükseliş kaydeden Rusya’yla ittifak yapma isteği tezahür edilmiştir. Bu durum
Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde hayata dahi geçirilmiştir. Rusya ile iş
birliğinden elde edilen sonuçlar, Fransa ile ortaklaşa yapılan çalışmalarla
kıyasla, çok iyi dercedir. Orta Afrika ve Mali örneği, bir nevi yeni bir akım
başlatmıştır: “başarısız olan Fransa’yı başarılı olan Rusya ile değiştirelim”.
Fransa haliyle buna karşı sessiz kalmamıştır. Her seferinde bölgede yeni rakibi
olan Rusya’nın politikalarını eleştirmiştir. Fransa ile Rusya’nın Sahel’deki
rekabetini anlatmak için ünlü muhabir Alain Foka’nın ironik bir şekilde
anlatısı çok isabetlidir:
“Çocuklarınız içeride mahsur kaldığı evinizi büyük bir hızla yangın
almaktadır. Bu yangının kaynağı olan arkadaşınız, bilerek yapmamış olsa bile,
söndürmeniz için yardımınıza koşuyor. Ancak akkor alevleri durdurmakta
zorlanıyor. Aradan birkaç gün geçmesine rağmen yangın, tüm müdahalelere rağmen
büyümeye devam ediyor. O arada, yangını birlikte söndürmenize yardım etmek
isteyen başka biri gelir. O kişi, gücünü yetersiz olan gücünü sizinkiyle
birleştirmek istiyor. […] Böyle bir durum karşısında ek yardım, şüphesiz
kabuldür. Birdenbire, yangına karşı birlikte savaştığınız ve söylediği tavsiyeleri
yapmazsanız başınıza gelen trajedi karşısında sizi terk etmekle tehdit eden
arkadaşınız, hiç çekinmeden size söyler yeni gelen yardımı kabul ettiğinizde geri
çekiyorum. Diğerinin evinizdeki her şeyi yakan ateşi söndürmesini istemiyor.
Sahel’de
sürdürülen rekabetin sadece söz konusu devletlerin güvenliğinin sağlanması için
basit olmamaktadır. Burada Fransa’nın küresel bir güç olmaya devam edip
etmemesi meselesi de söz konusudur. Bu tez, iki neden ile açıklanabilir.
Birincisi; küresel askeri nüfuzdur. Fransa, BM’nin Güvenlik konseyinde yer almaktadır.
Bu sıfatla haliyle etkin bir şekilde dünyada ve özellikle eski sömürgesi olan
ülkelerde güvenlik sağlama ve buna bağlı tüm faaliyetlerin kendi kontrolü
altında tutmak istemektedir. Mali’de, Nijer’de, Burkina Faso’da veya Çad’da
güvenlik sorunun olması, aslında dolaylı olarak Fransa’nın Güvenlik Konseyinin
üyeliğinin daha etkin hale getirmesi anlamına gelmektedir. Zira söz konusu bu
ülkelerin askeri ve güvenlik alanında en büyük – bazı ülkelerde bazı dönemlerde
– tek partnerdir. Bununla birlikte Sahel’deki güvenlik meseleleri yakın zamana
kadar söz konusu ülkelerin temsilcileri değil Fransa temsilcileri tarafından
Güvenlik Konseyine bildirilmekteydi ve hazırlanan çözümleme ve mutabakatlar de
yine Fransa – ya da önerisi – yapılmaktaydı. Özetle Fransa’nın konseyde Afrika
devletlerinin bir nevi temsilcisi konumundadır. Dolayısıyla bu kadar ülkede
güvenlik faaliyetleri sürdüren bir devlet – gerçekte olmasa da – küresel bir
güç olarak nitelendirilebilir. İkincisi; ekonomik nedenlerdir. Sahel’de uranyum,
petrol, altın ve maden gibi çeşitli yeraltı kaynaklarıdır. Fransa’nın bölgedeki
varlığı aynı zamana bu zenginliklerin üzerinde bir kontrol sağlamak içindir. Nijer’in
uranyumu Çad petrolü, Mali’nin altını büyük bir çoğunluğu Fransa’ya
satılmaktadır.
Ancak bunu
değerlendirirken Rusya’nın melek bir müttefik olduğu da anlamına gelmez. Rusya’nın
da bölgede çıkar gözlemlediği ortadadır.
Rusya’nın
Afrika'daki ana hedeflerinden biri, güney Akdeniz ve Kızıldeniz boyunca
stratejik bölgeler üzerinde nüfuz kazanmaktır. Bu en açık şekilde, Rusya’nın
2019 yılında Wagner Grubu paralı askerlerini yeni güçlü adam olarak vekili
Halife Haftar’ı yerleştirmek amacıyla konuşlandırmıştır. Başarılı olursa
Moskova, NATO’nun güney kanadında, Kuzey Afrika’da kalıcı bir askeri varlığa
sahip olacaktır.
Sahel'de Terörle Mücadele:
Rusya bir Müttefik mi?
Rusya'nın Afrika’ya geri dönmesi zaman aldı. Başkan Putin’in 2011 yılında BRIC
(Brezilya-Rusya-Hindistan-Çin) grubuna dahil edilecek olan Güney Afrika ve
2006 yılında Fas’a, ardından 2008 yılında Libya’ya yaptığı ziyaretler, büyük
dönüşün başlangıcı olmuştur. Dmitry Medvedev 2009 yılında Mısır, Angola,
Nijerya ve Namibya’yı ziyaret ederek çevreyi genişletti. Dışişleri bakanlarının
çift yönlü seyahatleri artmıştır. 2010 yılında Moskova’da Afrikalı bakanlar ve
parlamenterler toplantısı düzenlenmiştir. Büyükelçiliklerin açılışı birbirini
takip etti ve Moskova’nın ekonomik çıkarlarını desteklemek, BM’de oy toplamak
ve burs veya staj vermek için Afrika’da 40 Rus büyükelçiliği seferber edilmiştir.
Madencilik veya metalurji alanlarındaki büyük Rus firmalarına silah veya tahıl
satmak için kapı açmak söz konusudur. Böylece Rus firmaları Kıtayı girmeye başlamıştır.
Rusya’nın Fransa karşısında Afrika’da müttefik olarak daha makul olarak
görülmektedir. Birincisi Rusya, Afrika’da kolonyal bir geçmişe sahip değildir.
Bu özellikle Afrika devletleri ve giderek bilinç kazanan gençliğinin stratejik
seçimlerinde önemli bir faktör. İkincisi
Afrika devletlerinin de artık sadece stratejik bir rekabetin olduğu bir yer
olmaktan çıkıp kendileri de artık stratejik konumlarını bilip ona göre
seçimlerini yapmaktadır.
Yorum Yap